Ana Sayfa  /    /  'o yaratık ölse bize ne kalsa bize ne'
  • Facebook da Paylaş
'o yaratık ölse bize ne kalsa bize ne'
  • 01-01-1970
  • 0 yorum
  • 4153 okunma
"Türk aydını ikiyüzlüdür. Türk basını pek aydın değildir ama, daha da öyledir." diyen Engin Ardıç, yine o keyif veren üslubu ile önüne gelene verdi veriştirdi.

Kuş geyiği

Türk aydını ikiyüzlüdür. Türk basını pek aydın değildir ama, daha da öyledir.

Kuş gribinden ölen köylüleri gördükçe “içim cız etti” yazanlara inanmayınız, umurlarında bile değil. Yalnızca “müşteriyi gıdıklamak” amacıyla gözyaşı döker gibi yapıyorlar. Çoğu da bunu yurtdışından yapıyor üstelik, bayram tatilinde.

İçlerinden doktorculuk oynamaya heves edenler bile çıktı, “normal” gripte kan görülmezmiş ama kuş gribi olanın ağzından kan geliyormuş, buna dikkat edilmesi gerekirmiş. Herif köşe yazarı değil, say ki Nümune Hastanesi’nin başhekimi.

Bütün Türkiye ağlamış... Hadi yürüyün be, herkes oh olsun diyor, çocuğunu bokun içinde büyütene.

Ben artık “geleneksel” bayram geyiklerinden de sıkıldım: Boğa kaçtı, kasap elini kesti, trafikte şu kadar kişi öldü, güzel Ayşe gelinliğini giyemeden gitti, cart curt.

“Gebersin inekler” diyorlar, sonra da dönüp ağlıyorlar.

Hele şu “Avrupa Birliği’ne bu kafayla mı gireceğiz?” muhabbeti artık iyice kabak tadı verdi.

Hayır, giremeyeceğiz hemşerim, yeter artık.

Sahtekârlık “biz” sözcüğünde düğümleniyor. Biz ayrıyız, elini kesenler, kaza yapanlar, hasta tavukla oynayanlar ayrı.

Biz şehirliyiz, onlar köylü. Biz

onlar değiliz.

Biz karımızı dövmüyoruz, oğlanlarla konuşan kızımızı öldürmüyoruz, vergi iadesi almak için sahte kasa fişi kullanmıyoruz ve de kümesimiz yok. Beleş gecekonduda oturmuyoruz, aydan aya şakır şakır kira ödüyoruz evsahibine.

Kemal Tahir, Anadolu köylüsünü uzun hükümlülük döneminde yakından tanımış ve daha kırklı yıllarda yazmaya koyulmuştu... Bugün attıkları zaman mangalda halk külü bırakmayanlar, merhuma etmedikleri küfürü de bırakmamışlardı... “Şerefli Türk emekçisi” nasıl onun anlattığı gibi olabilirdi?

Köylüler İstanbul’u basınca “yandım Allah” diye feryadı basıp kapağı Bodrum’a atanlar da onlar oldular. Sanki orada köylü yoktu!

Vardı da, kıyı köylüsü, Anadolu içlerinin köylüsüne nazaran daha bir hoşgörülüydü, içki içip tavşan gibi çiftleşenlere ters bakmıyordu.

Nefret ettikleri köylüye karşı da solculuğun verdiği garip bir aşağılık kompleksi besledikleri için, oralara uzunca takılınca “Bodrumlular beni kendilerinden sayıyorlar” diye seviniyor ve övünüyorlardı kimileri...

Köylünün onları kendinden saydığı falan yoktu, para getiriyordu, para harcıyordu kerizler de köylü onun için onlarla iyi geçiniyordu!

“Sünger emekçilerinin nasıl acımasızca sömürüldüğünü” yakından izlemek ve bu konuda bir oyun yazmak amacıyla oralara giden bir tiyatrocu arkadaşım vardı. Döndüğünde kalayı basmıştı, “ne sömürülmesi be, herifler köşeyi dönmüşler, yan gelip yatıyorlar!”

Köylüler, entel ahmakları çok güzel kazıkladılar. Uyandıkları zaman iş işten geçmiş, Boğaziçi manzaralı hazine tepeleri bir güzel yağmalanmıştı.

Eh, onlara da Levent-Etiler trafiğinden yakınmak kaldı.

Sahi, Kemal Tahir’in romanlarında imamlar, şeyhler, cinci hocalar, Alevi dedeleri falan da geçiyor, insanlar birbirlerine “bre Müslüman” diye sesleniyorlardı. Buna da şaşmışlardı, Atatürk Türkiyesi’nde kalmış mıydı artık böyle şey canım?

Sonra da AKP iktidara gelince “darbeciler yetişin, bizi kurtarın” diye ağlamaya koyulanlar kimler oldular?

Şimdi kimseye kuş gribi lolosu yapmasınlar.

“Karılarımı alın, tavuklarıma dokunmayın” diyen yaratık ölse bize ne, kalsa bize ne?


Engin Ardıç / 12.01.2005 / Akşam

YORUMLAR
Henüz Yorum Yok !
Diğer Haberler
MAKALELER YAZARLAR
GAZETE İLK SAYFALAR
HAVA DURUMU


RIZE

KÜNYE   I  REKLAM   I  İLETİŞİM   I  SİTENE EKLE   

Yasal uyarı : Sitemizdeki tüm yazı, fotoğraf ve haberlerin her hakkı saklıdır.
İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılması kesinlikle yasaktır. © 2015

UA-64.669.133-1